Ezoterizm kelimesinin karşıt anlamlısı, egzoterizm ya da eksoterizmdir. Egzoterizmin kelimesi ise; dışsal, genel ve herkesin olabilen anlamlarına gelmektedir. Gizemcilik ezoterik kabul edilirken dinler genellikle egzoterik kabul edilir.
Ezoterizmin Temel Özellikleri
- Ezoterik öğretiler, egzoterik öğretiler gibi herkes tarafından bilinmez. Tam tersi, belirli kişilerin çeşitli aşamalardan geçerek bilmeye hak kazandığı öğretilerdir.
- Öğretinin aktarılacağı kişiler özenle seçilir, bir eğitim sürecinin ardından inisiyasyon yöntemiyle topluluğa kabul edilirler.
- Öğretiler, inisiyasyon yöntemiyle bir dereceler ve unvanlar sistemi içinde aktarılır.
- Öğretiler simgeler, alegoriler ve özdeyişler içerir.
Ezoterizm, bilgiyi geliştirmek, derinleştirmek, yenilemek ve genişletmek için topluluk üyelerinin uyumlu bir şekilde iletişim kurmasını da amaçlar. Ezoterik bilgileri öğrenmeye başlayan kişi, bilgileri sadece kendisi için öğrenmez. Aynı zamanda bu bilgileri birleştirir, geliştirir, olgunlaştırır ve başkalarına aktarır. Ezoterik öğreti sistemleri, insanların doğa yasaları, evrenin gerçekliği ve yaşamın gerçeklikleri üzerine düşünmeye başlamalarıyla ortaya çıkmıştır. Ezoterik sistemlerde, ulaşılan gerçeklerin çok az insan tarafından anlaşıldığına ya da algılandığına inanılır. Bu yüzden ancak belirli bir seviyeye gelen kişilere aktarılabilirler. Bu yüzden, ezoterik topluluklar kapalı bir yapıya sahiptir.
BATİNİ YA DA ZAHİRİ NE ANLAMA GELİR?
Zahir İsminin Anlamı:
– Parlak, parlak yıldız. Hadid Suresi 3. Ayette geçmektedir.
– Açık, açıkta olan, belli. Herhangi bir şeyin görkemi ve dış görünümü
– Suret, görünüş, dış yüz
Batın İsminin Anlamı:
-Gözle algılanamayan, mekân ve zaman nisbet edilmeyen her açıdan yegane ve tek olan
-İç, gizli, görünmeyen
– Karın
-Kuşak
Zâhir= şu gördüğümüz alem ve onda cereyan edenlerdir.
Bâtın= hepimizin iç âlemi; aklı, kalbi, zihnidir.
BÂTIN: Bir şeyin içi, gözle görülemeyen tarafı, Allah’ın isimlerinden biri.
Bâtın kelimesi Kur’an’da değişik anlamlarda kullanılmıştır. Bâtın, her şeyden önce Esmau’l-Hüsna*’dan biridir:
“O Evvel (her şeyden önce) dir, Ahir (kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son)’dur. Zâhir (varlığı aşikâr)’dır. Bâtın (gerçek mahiyeti insan için gizli) olandır. ” (el-Hadîd, 57/3).
RUHSAL VE MİSTİK OLMAK RUHSAL BİR ARAYIŞ YA DA BİR İHTİYAÇ MI?
“İnsan” der Şeyh Muhyiddin, “Hakikati bakımından tek, güçleri bakımından çoktur.”
Bu çokluk nedeniyle, insanı -ve dolayısıyla kendimizi- anlamakta ve tanımakta güçlük çekeriz. Zira duyular, duygular, kalp, akıl, hayal, idrak ve irade esasında çoğalan o güçler, insanın mekân edinme bakımından, tek bir öze sahip olsalar da yerleşme düzeylerinin her fertte farklı olması nedeniyle farklılaşırlar.
MUHYİDDÎN İBNÜ’L-ARABÎ Fütûhât-ı Mekkiyye’sinde, söz konusu güçleri, bilmeyi irade edenlere tezahürleriyle birlikte anlatmıştır. Bundan asıl maksadının ne olduğunu ise, Frithjof Schoun’un şu cümlelerine yaslanarak verebiliriz:
“İnsanın akıl, irade ve duygudan yaratıldığını söylemek, insanın Hakikat, Yol ve Erdem için yaratıldığını söylemektir.” Bir başka deyişle; Akıl, Hakikat’i kavramak için, irade Mutlak İyi üzerinde yoğunlaşmak için ve duygu Hakikat’e ve İyi’ye uymak için yaratılmıştır. ‘Duygu’ yerine ‘nefs’ veya ‘sevme melekesi’ de diyebilirdik, çünkü bu insanın temel bir boyutudur; duygu, çoğu zaman düşünüldüğünün aksine, bir zayıflık değildir; bilakis ‘Tanrı, Sevgidir’ sırrına uygun şekilde İlahi Tabiat’a katılmaktır.”
Perispri
Perispri, klasik ruhçuluk anlayışına göre, ruh ve beden bağlantısını sağlayan yarı maddî, akışkan bir bağdır; ruhun normal koşullarda göremediğimiz esîrî bedenidir. Madde-dışı bir varlık olan ruh madde evreninde icraatte bulunabilmek için doğal olarak bir araca gereksinim duyar ki, bu araca perispri adı verilir. Bu, ruhun bir bakıma mantosu, örtüsü ve dışa ait, maddi uygulama aracıdır. Fiziksel beden, perispri kalıbı üzerine kuruludur; insan bedeninin ruhtan beslenmesini sağlayan ve insan bedenini ayakta tutan perispridir. Ölümden sonra yok olmaz, ruha bağlı kalmaya devam eder. Perispriyi teozoflar astral, mantal, kozal bedenler şeklinde kısımlara ayırırlar.
Yukarıdaki değerli mısraları özümsediğimizi kabul ederek astroloji gözüyle bir çıkarımda bulunacağım;
İlahi tabiata katılmak maksadıyla idrak etmeye meyledenler önce bir perde ile karşı karşıya gelirler. Dolayısıyla insanın ruhunda ilk zuhur eden astrolojik gösterge Ay dır. İlk emel, ilk hedef, ilk zihinlere sızan ışık ay vasıtası ile vuku bulur. Yaratılış ve varlıktaki ana amaç insanın hamd-ı senasını idraktır. Duyusal ve ruhsal kişilik önce cilalı bir aynaya bakmaktadır. (Güneşten süzülen ışık) ay ve onun tesirlerini hissediş, süptil enerjileri emerek ruhsal bilinci yüksek potansiyele ulaştırmada bir araç olur. Bilincin inşası için bir temel arıyor insan, köke ve kökene olan kopmaz bağlarından mütevellit…
Manada vahdete varış ay ile mümkün oluyor, seyir halinin hızına bakılırsa… Bütün diğerlerine değip geçen o Ay her bir durakta, kürede, dairede, gemide kısaca gezegenlere temas ettikçe unutulan levh-i mahfuz da bir uyanış sentez ve büyüme gerçekleşiyor.
İrfan kalp ile bir oluyor, akıl ise sessiz o vakit! AY eğer şuur ise spritüel değerlerin kazanımı adına bir depodur, buradan kurulacak köprü ise tekâmül yolundaki minik adımlar…
DÜNDEN BUGÜNE TARİHSEL ANLAMDA İÇREK OLAN BİLGİLER BÜTÜNÜ İLE NEDEN HERKES İLGİLENMEYİ YEĞLEMEZ?
Mistisizm akılcılığın karşısında yer alır. Paganizm dinin karşısında yer alır. Büyü bilimin karşısında yer alır. Astroloji ise astronominin karşısında yer alır. Mistisizm, aklın analitik ve sözel şekilde çalışmasına karşı içinde bulunduğumuz çevrenin kişisel ve bütüncül deneyimini esas alır. Evrenin gerçekliği, görünen yüzüne bakarak anlaşılmaz, aksine onu anlamak için görünmeyen yüzünü keşfetmek gerekir. Gerçeklik gizlidir ve kişilerin geliştirdikleri bir yetenekle keşfedilebilir. Bu herkesin sahip olduğu bir yetenek değildir. Ayrıca evren parçalara ayrılarak anlaşılamaz, sadece bütüncül olarak anlaşılabilir. Sözler ve kavramlar bu bütünlüğü hatalı şekilde belirli yönleriyle tasvir edebilir. Oysa onu sözlerle değil, kişisel deneyimle anlayabiliriz.
Dünya beni nasıl görüyor, bilmiyorum; ama ben kendimi şöyle görüyorum: sahilde oynayan ve ara sıra düzgün küçük taşlar ya da olağanüstü güzellikte midye kabukları bularak oyalanan bir çocuk gibiyim; oysa, tam da önümde, büyük bir gerçeklik okyanusu keşfedilmemiş olarak ufka doğru uzanmaktadır (Newton, 1992, s. 494).
Tecrübe edebileceğimiz en güzel ve en esaslı duygu, mistik heyecandır. Bütün gerçek bilimlerin kaynağı bu duygudur. Bu duyguya yabancı biri olarak hayret ve hayranlıkla kendinden geçemeyen kimsenin ölüden pek bir farkı yoktur. Nüfuz edemediğimiz şeylerin gerçekte en yüksek bilgelik ve en parlak güzellik halinde tezahür ederek varlık sürdüğünü ve bizim o yeteneklerimizce ancak ilkel formları halinde kavranabildiğini bilmek -bu bilgi, bu duygu- gerçek dinin merkezinde almaktadır (Einstein, 1991, s. 191).
Zen kimseyi zenginleştirmez. ‘Bulunacak’ kimse yoktur. Kuşlar çıkagelip olması beklendikleri yerde bir süre seğirtebilir. Ama çok geçmez, başka bir yere giderler. Gittiklerindeyse, o yerde bulunan ‘hiç’ ya da ‘hiç kimse’ aniden tezahür eder. Zen budur işte: her zaman oradaydı ama ‘leşçi’lerce fark edilmedi; çünkü onların ilgi duyduğu türden bir av değildi (Merton, 1968, s. ix).
Temel anlamıyla manevi olgu, gerçekliği tahkim eden irtibat ve bütünlük duygusunun tecrübe edilmesidir. Bu tecrübenin derinliği; bireyin ‘kendilik‘ yaklaşımlarını bir yana bırakma ve böylece de söz konusu irtibat ve bütünlük durumuna ulaşma melekesine bağlıdır.Söz konusu bütünlüğü elde etme boyut ve sıklığı açısından insanlar arz etse de, otantik tecrübe, kişisel dereceleri belirlemeye matuf yarışmacı mukayeseleri iptal etmektedir. ‘Ben daha manevi ve takva biriyim’ sözü artık anlamlı değildir, zira ‘ben‘ ve ‘o‘ daha büyük bir bütünün parçaları olarak -ve bu parçalar da bütünden ayrı düşmeksizin- tecrübe edilir. Mukayeseyse parçaları bütünden ayırmayı gerektirir
Âlimleri, şeyhleri, takvâ sahibi sâlih müminleri, akrabaları, arkadaşları, mübarek beldeleri ziyaret etmek; ilim ve edep öğrenmek, yolculuğun zorluklarına katlanarak nefsi terbiye etmek, riyâzet yapmak, şöhretten kaçıp bilinmeyen bir memlekette tanınmayan biri olarak yaşamak, fitne ve fesattan uzaklaşmak ve hicret etmek seferin maddî ve bedenî sebep ve gayeleridir. İlk zâhid ve sûfîler, nefis terbiyesi bakımından faydalı olduğuna inandıklarından çokça yolculuk yapmışlar bu sebeple “sâihûn” (seyyahlar) diye anılmışlardır. Ancak tasavvuf ehli, kötü bir huydan uzaklaşıp güzel bir huya erişmek ve güzel bir huydan daha güzeline ulaşmak için kalp ile yapılan “mânevî-bâtınî ”sefere öncelik vermiştir.
EZOTERİK ASTROLOJİ VE ALMUTEN NE DEMEKTİR?
Öze dönüş yolculuğunun ve soyut mana alemine doğru uzanan seyir halinin, 7 tesir kuşağı ya da 7 ışık öğretisi olarak da anılan Ezoterik astrolojinin en temel kavramlarından geçen yazımızda kısaca söz etmiştik. Bu yazımızda ise Ezoterik astroloji anlayışının gezegensel tesirleri hakkında sentez bir bilgiyi sizlere sunmayı ümit ediyorum.
Tüm maddi varlığımıza sinen gökyüzü enerjilerini içrek bir dil ile açıklamak amacıyla madde ötesine yansıyan ve dünyasal alana açılan varlıksal yasalar ile kozmik bütünlüğün iz düşümünü temel anlamda inceleyen ilim alanı “Ezoterik astroloji” olarak tanımlanabilir. ‘Batıniyye’ ya da ‘gizemcilik, içrekçilik’ ne demektir? Dışa kapalı bir zırh gibi (beden) adeta içe dönük, en derinlerde (ruh) apaçık olmayanı, görünmeyen boyutları anlamak ve manaya ulaşma ümidiyle -mutlak olan yaratıcıyı- özümsemek, varlığın hakikatine ulaşma gayreti olarak ifade edelim.
Bilinç seviyesi ve idrak kapasitesi kişiye özel olduğundan Ezoterik astroloji sanki insanın kendinden kendine bir varış, bilinmeyeni keşfediş, cevapları arama dürtüsü ile kökü kavrayış, öz bilgiyi hakikat ile buluşturmak olarak nitelendirilir. Özetle bu yolculuk kişiye özeldir. Cevher öznenin cevheridir… BEŞER Kendinde saklı olanı ancak Rabbine vararak öğrenen ise, tekrar kaynağa dönüş, kendini bilmekle dolayısıyla Rabbini bilmekle mümkün olur.
Büyük Ruh’tan Tek olan insanlığın Ruhuna doğru evrilişi ifade eden Ezoterik Astroloji; belli bir azınlığın sabırla ilgilendiği uzun bir yolculuğun kadim hikayesidir. İnsan bilinçli ya da değil daima kendine bir ‘Rehber’ arar, dolayısıyla antik dönemden bugüne kozmosu anlama çabası insanlık alemi için vazgeçilmez bir menzil ve kendisinden daha yüce olana doğru meyletme arzusu olarak değerlendirilmelidir. Aslına bakılırsa sistemin verileri, rumuzları, imajları kısaca sembolleri daima göklerle yakından ilişkili, bilincin saf niteliği daima sevgi ile ilintilidir. Ezoterik Astroloji; Ruh ‘un Tanrısal arayışında bir mercek, sınırsız bir kavrayış ile gelişen bilincin yöneldiği en güvenli metafizik yöntemidir.
İnsan yapısında yedi büyük enerji merkezi ile canlanan ‘çakralar’ kozmik ilahiyatın bir resmi, merkezden insana sirayet eden ışınlar ile aydınlanan ışık bedenler (astral beden) ise 7 adet kutsalı (gezegen) özümseyerek: ‘Bir’ olana ulaşma gayesinin ifadesidir. Tek yaşam kaynağı, tek yaşam gücünü anlatan 7 adet gezegen tüm astroloji ilminin de en sağlam dayanağı ve temeli olarak kabul edilmiştir.
Evreni, tek bir madde ve tek bir ruh ile tek bir canlı varlık olarak düşünün. Tüm kılıklardan sıyrılmış temel nedenleri düşünün. Madde, neden ve amaç arasında ayrım yaparak şeylerin doğasını iyi düşünün. Marcus Aurelius’un değerli dizeleri bize insanın gayesi ve bütün varlığında huzuru hissetmek, içindeki sonsuz bilinci ‘Birlemek’ arzusunu akla getirir. Fakat nasıl? Ne türlü bir hizmet ile? Nasıl bir metot ile? Takdir edersiniz ki, verilecek cevaplar semanın benzersiz harflerinde gizlidir.
ALMUTEN NE DEMEKTİR?
Kutsal Koruyucu Melek,
Mezmur 90:11 şöyle der: “Çünkü O, seni bütün yollarında korumak için meleklerini senin üzerine görevlendirdi.” Aziz Jerome, “her insanın doğumundan itibaren onu korumakla görevlendirilmiş bir meleği olduğuna göre, ruhun onuru ne kadar büyük” (İletişim Matt., xviii, lib. II).
Öyleyse koruyucu melek nedir? Ayrı bir bedenlenmiş insan olarak varoluşunuzun nedeni olan tohum fikri veya anlayışıdır. Bu tohum fikri, sizin düşüncelerinizi düzenler. Hayat hikayenizin dışsal tezahürünün ardındaki gizli itici güç olan temel değerin veya iyiliğin farkına varma çabasında sizi rotasında tutmaya çalışarak hayat sürekli (“Melekler” Robert Zoller, sayfa 19).